BİLİNÇALTI TEMİZLEME TEKNİKLERİYLE SINAV KAYGISI VE SINAV KORKUSUYLA BAŞ ETME
KORKU- KAYGI
Olumsuz duyguların yaşandığı kaynağı bilinmeyen korkuya kaygı diyebiliriz. Korku ise kişinin canının, sevdiklerinin, toplum içindeki yerinin, malının, inançlarının tehdit ile karşılaştığı durumlarda yaşanan, fiziksel belirtilerin eşlik ettiği duygusal tepkidir.
Korku esnasında duygusal tepkinin şiddeti tehditle orantılıdır. Korku tehdidin var olduğu süreyle sınırlıdır. Korku esnasında kişi , fiziksel ve zihinsel güçlerini, korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak uygun biçimde kullanır. Bu sebeple korku normal bir tepkidir deriz.
Kaygı esnasında ise duygusal tepkinin şiddeti hem tehditle orantılı değildir hem de tehdidin varlığından bağımsız olarak devam eder. Bu esnada da kişi fiziksel ve zihinsel güçlerini korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak kullanamaz.
SINAV KAYGISI
Ülkemizde sınav kaygısı toplumun neredeyse tamamını ilgilendirmektedir. 2018 de 1 milyon 9 bin 260 öğrenci liseye geçiş için sınava girdi . 2019 da neredeyse 3 milyondan üniversite fazla öğrenci sınava girecek. Kpss, polis, TUS vb . sınavlarını da eklersek hayatımızın her alanında sınav var diyebiliriz. Bu sınavlara hazırlanma süresini en az iki yıl olarak kabul edecek olursak her yıl sınava giren öğrencilerin ailelerini, yaklaşık 50 milyon kişi doğrudan ve dolaylı olarak sınavın ve sınav kaygısının, korkusunun ortaya çıkardığı sonuçlarından etkilenmektedir.
Bu rakamların gösterdiği durumdan yola çıkarak sınav kaygısını, sınav korkusunu daha iyi anlamak için yanlış bilinen öğrenmenin esaslarından kısaca bahsetmek istiyorum.
Öncelikle öğreneme soyut bir durum olmadığıdır. Öğrenme, beyindeki sinir hücreleri arasında kurulan protein zincirleriyle meydana gelmektedir. Sinir hücresi kas hücresinden sahip olduğu özellikleri gereği bütünüyle farklıdır. Birçok farklılığın yanı sıra bilimdeki adı “cevapsızlık süresi “ olan bu farklılıktan dolayı, koşan bir atletin veya ağır yük çalışan birinin kaslarında meydana gelen yorulmaya benzeyen yorgunluğun “çok çalışmak” sonucu beyinde meydana gelmesi söz konusu bile değildir. Çünkü insan beyni üzerinde araştırmalar hassasiyet kazandıkça ortaya çıkan verilere göre beynin sınırlarına ulaşmak bugün için pek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle öğrenme yoluyla beynin “ dolması ve yorulması “ imkansızdır.
Bu bilgilere bakarak şu yorumu yapabiliriz : sınava hazırlığı at yarışlarına benzetmek , çok çalışmanın, antrenman fazlalığı anlamına gelen “sürantrene” olma durumu yaratacağını düşünmek, konunun bilimsel temel ve esaslarından habersizliğin işaretidir.
Öğrenme esnasında yorgunluk olur tabi ki. Ancak öğrenme esnasında meydana gelen yorgunluk, ya bedeni belirli biçimde tutmaktan kaynaklanan kas yorgunluğudur, ya da başka bir şey yapmak isteğinden kaynaklanan duygusal yorgunluktur.
Yoksa öğrenme esnasında oluşan olayların hiçbiri yorgunluk yapmaz. Şu şekilde de ifade edebiliriz; öğrenme esnasında beyinde oluşan yorgunluğu atmak için derin nefes almak yeterlidir.
Peki sınavdan korkmak ile sınav korkusu arasında büyük fark vardır. Sınavdan korkan birey yaklaşan sınava göre zamanını planlayarak çalışır ve zaman geçtikçe de korkusu azalır. Tabi ki birey sınavdan hemen önce bir heyecan duyar, ancak bu heyecan onu başarıya ulaştıracak, enerjik ve canlı tutacak ölçüde olan olumlu ve gerekli bir duygudur.
Sınav korkusu duyan bir bireyin ise sınav yaklaştıkça korkusu ve telaşı artar. Bu korku bireyin çalışmasına ve öğrenmesine engel olur ve sınav gelip çattığında ise tutulur kalır.
Bu sebeple gerçekte sağlıklılığın korunması ve aşama olması için belirli düzeyde strese ihtiyaç vardır. Tabi ki bu düzey kişiden kişiye büyük değişiklik gösterdiğini de bilelim.
Kaygı, özde kişiye rahatsızlık veren olayın kendisinden değil, olayın birey için taşıdığı anlamdan kaynaklanmaktadır. Bir çok birey sınav ile birlikte, kendi kişiliğinin, zekasının ve varlığının değerlendirildiğini düşünür. Bu şekilde bir değerlendirmenin doğurduğu kaygı sırasında, beden kimyasında meydana gelen değişiklikler, beyinde öğrenme için gerekli olan protein zincirlerinin oluşumunu engeller. Daha açık söylersek, kaygı akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyeti bozar. Bu nedenle yüksek sınav kaygısı, bireyin başarısızlığına yol açan en önemli faktörlerden biridir.
Araştırma sonuçlarına göre, yüksek kaygının özellikle orta zekalıların başarısında olumsuz rol oynadığını ortaya koymuş. Çok başarılı öğrencilerin başarılarının kaygının yüksek veya düşük olmasına bağlı olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde az başarılı öğrencilerin başarısı da kaygıdan fazla etkilenmiyor.
Ancak tehdit edici durumların varlığı yüksek kaygılıların başarısını daha da olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü ebeveynler ve öğretmenler, çocuklarının ya da öğrencilerin güdüsünü artırmak, onları kamçılamak için sürekli olarak kaygı artırıcı yaklaşımlarda bulunmaktadır.
Sınava hazırlanan öğrenciler etrafından sürekli, “ Kazanamazsan, millete rezil oluruz.” “ Elin yüzüne nasıl bakarız.”, “Verdiğim emekleri helal etmem.”; “Bunları çalışmazsan sınavı nasıl kazanmayı düşünüyorsun?” ,”Bu kadar çalışmaya kazanamazsın.”, “Bu kafayla bu işi başaramazsın.”, “Sen çok zekisin , istersen yaparsın.” Gibi sözler duymaktadır. Çocuklar için tehdit edici unsur olan, sağlıklarını bozan bu yöndeki yaklaşımlardır.
Yapılan bir araştırma da sınava hazırlanmaya ve hazırlanmamaya stres faktörü incelenmiş. Ve stres puanlarının sınava hazırlanmayanlarda daha yüksek olduğu görülmüş. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yüksek stres doğuranın sınava hazırlanmak, yoğun eğitim programları içinde bulunmak olmadığıdır. Lise öncesi çocukları için stresi doğran ebeveynlerin ve eğitimcilerin davranışlarıyla şekillenen bakış; üniversite adayları için diğerlerine ek olarak, öğrencinin olayı algılayış ve yorumlayış biçimidir.
Şu duruma da dikkat çekmek istiyorum. Liseye hazırlanan öğrenciler konusunda aileler ve eğitimcilerin kaygı duymaları gereken bir gerçek vardır. Buda , sınava hazırlık süresince çok yüksek bir antrenman düzeyinden, sınav sonrası okul eğitiminde çok düşük bir antrenman düzeyine inen çocuklar, bir boşluk içine düşmektedirler. Bu boşluk özellikle gerekli puanı alamayıp normal okullara giden öğrenciler açısından daha belirgindir.
Peki liseye geçiş sınavına hazırlanan bireylerin kaygılarını azaltmak için ne yapılabilir?
İlk önce eğitimcilerin kaygı ve başarı arasındaki ilişkiyi iyi öğrenmeleri, kendi ebeveynlerinden kendilerine miras kalmış yaklaşımları ve öğrenci güdülendirme yollarını terk etmeleri gerekmektedir.
Daha sonra da , önceden uzmanlar tarafından sıkça tekrarlanmış önerileri kulak arkası etmemek gerekiyor.
Bilinçaltı temizleme tekniğini kullanabilirsiniz.
Ebeveynlerden çocuklarından kendi özlemleri doğrultusunda değil, onların gerçek kapasiteleri doğrultusunda beklentileri olmalıdır. Bunun için hem uzmanların görüşlerine başvurulabilir, hem de çocuğun geçmiş başarı düzeyine bakılarak gerçeğe oldukça yakın bir karar verilebilir.
Peki üniversite sınavlarına hazırlanan bireylerin kaygılarını azaltmak için ne yapılabilir?
Bildiğimiz gibi, hiç şüphesiz başarı için bir düzeyde kaygıya gerek vardır ve üniversite sınava hazırlanan gençlerde istisna durumlar hariç, öğrenme ve başarı için gerekli olan düzeyde kaygıya sahiptir.
Yalnız çevrenin, teşvik ya da tehdit amacıyla olsun, bireydeki kaygıyı çok daha yükselteci yaklaşım ve davranışları benimsemesi, bireyi yüksek kaygı sebebiyle adeta “ hareket edemez” duruma getirmektedir.
Bireysel planda kaygıyı azaltmak konusunda çok temel bir adım; küçük ve büyük gevşeme egzersizleri ve nefes egzersizlerini yapmak düzenli bir alışkanlık haline gelmesi,
Bireyin yakın çevresinin ve özellikle eğitimcilerin bireyin zaten yaşamakta olduğu kaygıyı daha da artırmaktan kaçınmaları,
Peki acaba insanlar neden öğrencilerde kaygı artırıcı ve dolayısıyla başarıyı engelleyici bir yaklaşım içindedirler ?
Belki bir bölümü öğrenciyi güdülemek için bu yolu seçmektedir, bir bölümü başka bir yöntem bilmediği için, bir bölümü kendi aynı durumda olmadığından, kendine rahatlık verdiği için, bir bölümü de kendine üstünlük verdiği için öğrencilerin kaygılarını artırmaktadırlar.
Bilinçaltı temizleme tekniğini kullanabilirsiniz.
Yaşamın amacı kendine yeten bir insan olmak, yaşadığından memnun olmak, bu memnuniyeti yakın çevresindekilere de yaymaktır diyebiliriz. Ancak sınav kazanmak, diploma sahibi olmak bu temel amaca yönelik araçlardır. Ve şükür ki, hayat tek bir seçenekten ibaret değildir. Eğer amaç para kazanmaksa yüksek tahsil görmeden bunu sağlamak mümkündür. Eğer amaç hayattan zevk almaksa, müzik ve sanat bu zevki ve coşkuyu insanlara vermek için hazır bekliyor. Mühim olan insanın hayata bakış açısının bunu algılayacak kadar geniş olmasıdır.
Şunu unutmayalım; başarı sadece bir tek faktöre, hayatta ilerlenecek tek bir yöne bağlı değildir. Herkesin gönlünde kendince değişik bir başarı kavramı olmalıdır. Bu nedenle başarıyı toplum olarak tek bir seçeneğe indirgemek, mutsuzluk getirmektedir.
İnsanların güçlü ve zayıf yönleri vardır. Çok iyi cerrah araba motorundan hiçbir şey anlamayabilir. Bu sebeple sınavda sınananın insanın bütün kişiliği, bütün varlığı, kimliği değil, belirli alanlardaki bilgisi olduğunu iyice kabullenmemiz ve içimize sindirmemiz gerekir.
Ve da ha sonra gençler, sınava hazırlanırken kendilerine başka seçenekler düşünmeleri, gerçekten “başarılı olmak” istedikleri alanın ne olduğuna karar vermeleri ve sınavı bir “ölüm-kalım” olayı olarak görmemeleri gerekir.
Peki ebeveynler neler yapması gerekiyor ?
Sevgili ebeveynler ; çocuklarınız bir sorumluluk anıtı değilse, bir sınava hazırlanırken kendisini başarıya götürecek kaygıya sahiptirler.
Onlara “Çalış” demek; tek bir sonuç verir. Çocuğunuzla ilişkiniz bozulur, karşılıklı olarak birbirinize öfke biriktirirsiniz.
Eğer çocuğunuzla ilişkiniz iyi ve yumuşak ise, ölçülü miktarda “çalış “ uyarısı biraz sıkıcı gelse de çocuğunuza sorumluluğunu hatırlatacaktır. Ancak çocuğunuzla ilişkiniz iyi gibi görünse de, sık sık sertleşiyorsa, o zaman “çalış” uyarıları aranızdaki gerginliğin dozunu artırır sadece. Bu şekilde birbirinize kızmak için özel bir nedene ihtiyacınız kalmamış olacak, eğitim ve diplomadan daha önemli olanı, çocuğunuzla aranızdaki sıcaklığı bütünüyle kaybedeceksiniz.
Bilinçaltı temizleme tekniğini kullanabilirsiniz.
Buradan, çocuğunuza “çalış “ demeyin anlamı çıkmasın. Çocuğunuzun başarısı için maddi-manevi bir çok katkı yaptığınız ve bunun karşılığını beklediğiniz doğrudur. Ancak şundan emin olun ki çocuğunuz elinden geleni yapmaktadır. Sonuç doyurucu değilse, çocuğunuzun elinden gelenin bu olduğunu kabullenin. Ama inanın ki, eğer siz sofrasında kitap konuşan, güzel sanatlardan bahseden, eğitim düzeyiniz ne olursa olsun, kendisini yetiştirmeye çalışan ve okuyan bir insansanız; büyük ihtimalle çocuğunuzun başarısızlığı geçicidir. Bu defa olmasa da gelecek defa başarılı olacaktır.
Yalnız siz okumak için gazeteden başka bir şey elinize almıyorsanız, çocuğunuz büyürken bir kitapla ilgili tartışmaya tanık olmamışsa , o zaman o da “başarı “konusunda sizi örnek almış demektir. Sadece sözleriniz, maddi-manevi katkılarınız sonucu değiştirmeye yetmemektedir mağlesef.
Çocuğunuz memnun olsanız da olmasınız da sizi ürününüzdür. Olumlu sayılan sonuçları sağlayan, sıcak ve verici bir yaklaşım içinde, evladınıza örnek olacak şekilde davranmaktır.
Eğer evladınız sınavlarda istediğiniz kadar başarılı olmazsa, bilin ki o yine de sizin evladınızdır. Başarı konusunda ki modeli sizsiniz. Asıl doğru olan onun sağlıklı olması, sizinle iyi ilişkiler içinde olması, kendine yetmesi ve hayattan zevk almasıdır.
Sevgi ile kalın…